17 Ekim 2009 Cumartesi

BENDEN...


Anne Evde misin?

Geçenlerde ikinci dönem olağan öğrenci değerlendirmelerinde dikkatimi çekti Mert. Sınıfta arkalarda oturan, bırakın parmak kaldırarak derse iştiraki siz kaldırsanız da ağzından lafı kerpetenle aldığınız, normalde yoklamayı zihnimden yaparken o, sınıfta mı diye kafamı kaldırıp arkalara bakarak eğilmiş sırasından yarım yamalak görebildiğim sessiz, kendi dünyasında kaybolmuş bir talebem Mert. Hal böyle olunca ders başarıları da malum…

Öğretmenlik tabiki şefkat işi... Zaten Mert gibi öğrencilere de şefkat etmemek mümkün değil… Evet Anadolu’ nun ücra bir köyünde fakir bir ailenin sekiz çocuğundan biri değil Mert; tam tersi anne avukat, baba mühendis olan bir ailenin tek evladı…Tabi akla hemen "E kardeşim neyine acıyorsun bu çocuğun sen" diye bir soru geliyor. İşte toplantıda öğrendiklerime acıyorum ben de.

Mert, 16:00 da okuldan ayrılıyor evi de okula çok yakın olduğu için çabucak evine gidiyor ama kapının zilini çalarak girmiyor içeriye kendi anahtarıyla giriyor ve içeride de dünyalar tatlısı şefkat abidesi bir valide sıcacık yemeğiyle beklemiyor onu… duvarlar, soğuk duvarlar… Eee aile düşünceli Allah için, evde dev ekran, en iyisinden bilgisayar, oyun aletleri … her şey tamam da ufacık bir şey eksik kalıvermiş sanki! Tabi saat 17, saat 18, saat 19… ne gelen ne giden var… saatler 21 suları ellerinde bir çanta dolusu evrakla anne yorgun bitkin bir şekilde evde artık. 22 gibi de ondan daha yorgun ve stresli bir baba tüm şefkatiyle… işte huzurlu, tatlı bir aile!

Mert’e niçin mi acıyorum demiştik? Evet, belki Anadolu’nun köyündeki çocuğun oyun aletleri yok, ne gerek zaten tüm dışarısı oyun alanı ona… Ama eve geldiğinde onu karşılayan şefkatlisi var ya… İşte o şefkat o köyden müdürler, hatta o şefkat o köyden reisler, reis-i cumhurlar çıkarmaz mı dersiniz… Ya evde içeriden iyice kilitlediği kapının arkasında saatlerce şefkati bekleyeni bekletenden ne çıkar dersiniz?

Ya Mert’i bekleten bunu Mert için Mert’in geleceği ve ferahı için yapıyor dersek ne dersiniz? Bu arada Mert, henüz 13 yaşında tatlı mı tatlı bi yumurcak…

Bu vesileyle Sevgili Anneciğime; ilk adımlarımı atmaya çalışırken elimden tutan, yarım yamalakda olsa ilk sözcüklerimi söylerken heyecanla dinleyen, gülücüklerimin her anına şükreden, ağladığımda sesimi ilk duyan, sabah hiçbir işi yokken sırf beni okula yolcu etmek için kalkan, en önemlisi de akşam geldiğimde içten gülücükleriyle karşılayarak bana samimiyeti öğreten sevgili anneme şükranlarımı sunuyorum…

Fatih İşgören

2 yorum:

  1. birara hikaye yazmaya merakım vardı. o dönemden bir alıntı. Fatih İşgören.

    YanıtlaSil
  2. çok güzel yaa

    YanıtlaSil